**Güzel yüreklerinizin affına sığınarak, koca bir hayal kırıklığıyla başlıyorum izninizle, bölümü yorumlamadan edilecek sitemlerim var. Sosyal medyanın fazlasıyla içinde olduğumuz bir teknoloji çağındayız.
Kiralık Aşk’ın sosyal medyada en fazla konuşulan dizi olması gibi bir başarısı var. Gün geliyor, Cuma günü olmasa bile, dizinin adı Twitter’da tt listesine girebiliyor. Bir kaç kere dizinin bölüm hashtag’iyle, bölüm konusundaki tutarsızlıkları gördük. Bugüne kadar söylediğim söylemediğim tüm kusurlarıyla sevdim ben Kiralık Aşk’ı. Dizinin sosyal medyadaki kitlesiyle, ekip arasında koskocaman bir iletişim var. Bu bir izleyiciyi onore eden bir şeydir diye düşünüyorum ben. Yalnız bu hafta en önce “elma” ibaresiyle, fazlaca umutlandırıldık gerek senaristimiz gerekse yönetmenimiz tarafından. “Yasak elma” mevzusu, hepimizin aklına geldi. Elmayı yerler yemezler diye yorumlar yapıldı, hafta boyunca. Bölüm özetinde bile elmadan bahsedildi. Oysa elma bu kadar konu olacak bir şey değildi bu bölümde diye düşünüyorum. Zira bölümün konusu veya gizemi “Anka kuşu” olmalıydı. İzleyicinin “DefÖm” ile dolu fragmanlarla, bölüm özetleriyle ve sosyal medya gizemiyle reyting amaçlı kandırıldığını düşünmeye başlayacağım neredeyse. En büyük yıkımı yaşadım. Öyle ki, Defne Ömer’i dağ evinde terkettiğinde, Ömer bu kadar yıkılmamıştır. Seyirciyi bu kadar beklentiye sokmasanız da biz dizimizi izleyeceğiz, izleriz. Ne hatalara rağmen de izledik, çünkü gerçekten seyirci kitlesi çok büyük ve bence fazla da vefalı. Ama böylesi, net hayal kırıklığı. Lütfen tutamayacağınız sözler vermeyin, olmayacak şeyleri, “olabilme ihtimali” ile gözümüze sokmayın.
**Nazım Hikmet'in çok sevdiğim şiirlerinden birinin şu dizelerini yaşıyoruz şu günlerde, bir ileri sonra hep geri neredeyse..
"Kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı."
**Defne ve Ömer’in sahnelerinin az olmasına, dizinin esas aşkının altı boş diyaloglarına, iletişimsizliklerine, konuşmamalarına falan alışığız da, esas kız Defne nerede yine? Türkan Teyze’mi, ekmek aramı harcadılar da Elçin Sangu başrol oyuncusu değil mi? Ben mi yanlış biliyorum. Zira Defne’den çok Derya görmek benim kanıma dokunuyor, bu ekipte bundan rahatsız olan yok mu? Koray’a çok gülüyorum, Neriman’ı da bir şekilde seviyorum, ön plana çıkan karakterler iyiler hoşlar ama, Defne’nin olmadığı bölümü neyleyeyim? Balo sahnesi izliyorsak, Defne o saatlerde nerede ne yapıyorsa görmek zorundayız. Zira rahatsızlığına rağmen Sapanca sahnelerine tekabül saatlerde, evindeki Ömer’i gördük. Öyleyse o zaman biricik Barış Arduç’u neden boşuna yordular? Başrol olmayınca da bir şekilde oluyor gibi yapılıyorsa madem? Barış Arduç hayranlığım kesinlikle Nirvana’da tartışılmaz ama, yeter Defne'nin karşısında, ağır çekimle yürütmeler, uzun uzun “i’m sexy and i know it” diye baktırtmalar. Şahane ses tonunu Defne sahnelerinde kullandırtmıyorlar, üzülüyorum. Suskunluğu asaletindense de çok sıkıldım. Sezen Aksu arka planda, portakal suyu içen Ömer İplikçi, zehirleneceğim artık. Defne’ye kahvaltı hazırlayacak sandım, nasıl bir boş sahneydi o? Reklam öyle yapılmasa olmuyor muydu? Nihan ağlıyor diye yanına giden Defne ve Nihan’ı göremedim, neydi amaç? Ömer Sadri Usta gidince, “Defne!” diye bağırdı. Sandım ki, alıştı garibim varlığına, kıyamam dedim. Defne gitmiş, gelmiş, uyuyakalmış. Yok artıııık!! Hele nerede bir Muhtemel Aşk duysam, "Bu da gol değil!" diye bağıracak kıvama geldim. Yüreğim kaldırmıyor, Allah'ım ne büyük acılar bunlar!!
** Çok sevgili Nazım Hikmet’in en sevdiğim başka bir şiiridir; Tahir ile Zühre. Evet ben elmayı seviyorum diye elma beni sevmek zorunda değil. Zühre Tahir’i sevmeseydi, Tahir hiçbir şey kaybetmezdi Tahir’liğinden evet. Ama Defne Ömer’i sevmeseydi ya da Ömer Defne’yi sevmeseydi, onlar çok şey kaybederlerdi. Ömer İplikçi’nin bende tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük bir dokunulmazlığı var sevgili Kiralık Aşk severler. Kendisi yıpır yıpır yıprandığında, kahroluyorum. Bir diziye bu kadar bağlanacağımı söyleseler de hayatta inanmazdım ama bunda Ömer Bey’lerin payı büyük. Lakin, benim yere göğe sığdıramadığım bu adamı milyonlar da benimle beraber seviyor. En tutarlısı o, en çizgisinden çıkmayanı o. Doğruyum değil mi?
Defne, bir süredir Ömer’e olan aşkını dağlara, taşlara, mermere, denizlere falan yazıyor. İlk başlarda Ömer bu ilgiyi sonuna kadar hakediyor diye düşünüyordum. Malum herşeyden habersiz o kadar çok acı çekti ki.. Yalnız Ömer kendini önce bayağı bir frenledi, Defne’nin çekim gücüne teslim olmamak için. Yine hak verdim, hep destek dedim. Sonra Defne tarafından acaba yine mi terkedildim korkusunun üstüne, Defne’nin Ömer diye kendisine hayat veren seslenişinden sonra öpüşme gerçekleşti. Hatta üzerine Koriş geldi, “cinsel içerikli öpüşmeler” falan dedi. Katedilen yol, gelinen medeniyet seviyesi, Defne’nin çok fazla utanmaması falan derken nasıl mutluyum, anlatamam.
Gecesinde Ömer, Defne’nin yanına gitmek için, kendisiyle ve libidosuyla kocaman bir savaş verdi. Ve sonrasında kendisine “Napıyosun lan saçmalama,” dedi. Adamın dibi, adamın hası falan olduğunu düşünuyorum, kendisine yakışan hareket bu. Yine yanıltmadı koca yürekli adam. Yürüyecekse Defne yürümeli, o istediğini belli etmeli. Çünkü Ömer ve seks içerikli imalarının çoğunun Defne’nin yüzünün aldığı şekli görmek için olduğunu düşündüm hep, malum Ömer Bey'ler çırpınan Defne heveslisi.
Fakat Defne de artık kendisinden beklenen bir hamle yapıyor, “Ne olacaksa olsun,” diyor. Yine birbirlerinden haberleri yok ama olsun. Kocaman adımlar bunlar, bunlara dahi sevinebiliyoruz. Bir ileri çokça geri ilerlememize rağmen üstelik!
**Ertesi gün, kendine engel olmak için evden kendini erken saatlerde dışarı atan Ömer Bey’leri ofisinde ziyaret eden Defne’nin karşısındaki adamı ben tanımıyorum. Kız diyor, dün şey oldu diyor, ama sen diyor, sırrımı bulmadan yaklaşmam demiştin diyor. Ömer ne yapıyor, “Keyfim yerindeydi, çok güzeldin. Bir şey düşünmedim. Sadece canım seni öpmek istedi, tıpkı şu an olduğu gibi” Ha? Pardon? Frekanslar mı karıştı? Kimin replikleri bunlar? Algıda seçicilik yaşıyorum. Ömer kadın ruhundan anlar, o böyle bir cümle kurmaz. Pardon bayım, siz kimsiniz? “O an dayanamadım, gittin sandım yıkıldım, iyi ki gitmedin Defne! Bir daha olsa yine dayanamam” de, ama böyle söyleme. “Sen ne istersen biz onu yaşıyoruz zaten,” diyen Defne’ye dönüp, o iş tam da öyle değil, saçmalama diyeceğim ama Ömer Bey bu sefer de “Olabilir sorun mu bu?” diyor.
Maço erkek severim Ömer'cim, seni Defne’yle emir kipli konuşmalarına rağmen sevdim ama durman gereken yeri kaçırma derim. Karşındaki Defne, senin Defne’n. Sen ondan nefret etme diye sırrını sana açamayan Defne’n. Ama yine de her koşulda yanında olan, gönül bahçeni çiçeklerle filizlendiren Defne’n. Herşeye rağmen, kendine olan güvenini yeni yeni kazanıp, seninle olmak istediğini sana açık açık belli eden Defne’n.. Seninle olamadığı için yıpır yıpır yıprandığını gördüğün ve onunla beraber olmayı onun kadar istediğin Defne’n.. Bu ukalalık neden Ömer’im İplikçi’m? Vuslata erememe sende kafa yanması yaptı zaar. Defne de altta kalır mı? Yapıştırdı cevabı “Bundan sonra ben de canım ne yapmak isterse onu yapacağım,” diye. Ömer’se “özgürsün” dedi. Defne bugüne kadar yüz milyon yerde gereksiz çıkışlarda bulundu da bunu sineye çekti ya, helal olsun. “Ne olacaksa olsun,” dan, “Ben de canım istediğinde istediğim gibi davranıcam,” diyen Defne’ye geçişi sevsem de, Ömer’e ben sevdiği kadının karşısındaki bu kadar yüksek egolu tutumu yakıştıramadığım için, biraz buruğum..
**Akabinde Sude’li Sinan’lı Yasemin’li Ömer ve Defne'nin cicim aylarını aratmayan hallerini izliyoruz. İlk kafa karıştıran kazansın. Defne bacak bacak üstüne atarken yanlışlıkla Ömer’e çarpıyor ayağı. Ömer de Defne’nin ayaklarını, ayaklarıyla sıkıştırıyor. İlk kez kızgınım Ömer’e Defne tekme atsaydı da görseydi. Feminist değilim ben, sonuna kadar Ömer’ciyim ben. Yahu beni bile yükselttiniz.