Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Ailenin Haşeratı Sadreddin
Sezon: 1 Bölüm: 2

Baba oğulun polis baskınıyla bölünecek uykusu.

Dizi özetlerini neden yayınladıklarını sanıyorsunuz?

Bazı şeyler ilk seyredişte fark edilmiyor da ondan!

Dede Ünsal Özbakan’ın, Sinan’ın velayetini almasının sebeplerinin en büyüğü neydi? Poyraz’ın işsiz kalması. Poyraz’ı işsiz kalmaya iten neden ise almamış olduğu parayı aldığının iddia edilmesi. Hafta sonu Sinan’ı Poyraz’a vermek istemeyen dedenin yüz ifadesi ve paranın bir futbol oyunun içinden çıkmasını da bunun yanına koyunca. Hafta sonu baskınının arkasında velayet çılgını Ünsal Özbakan ve yardımını aldığı, belki de tehdit ettiği Mümtaz’ın garip bir denklem oluşturduğunu yalnızca ben mi düşünüyorum? Bence, hayır.

Kaldı ki, kurguda açık uçlar hiçbir zaman açık değildir. Bir yere bağlanır günün birinde.

Özet, beni bu denklemin içine düşürdü işte. İyi ki düşürdü, yanılırsam dahi, ucu açık birkaç ipi birbirine dolayıp düğümledim. Şimdilik.

Poyraz-Bahri karşılaşması şimdilik pek olaysız, ama ivme kazanacak.

Poyraz und Bahri büyük buluşması beklediğim kadar şaşaalı geçmedi. Fakat bunun basamak basamak artıp zirveye koşacağını, şaşaanın Allahını göreceğimizi düşünüyorum. Böylesi daha iyi, yoksa enerji bir düşüp bir kalksa içimiz bulanabilir. Hem şu da var: Bahri, taksisiyle bir adama çarparak hayatını kurtaran eski bir polise BİR ANDA nasıl güvensin? Güvenseydi absürt olurdu. Poyraz’ı önce şoförü olarak değerlendirecek, ölçüp tartacak, ensesinin kalınlığına bakacak, sonra yakın koruması dahi yapabilir. Sonrasının limiti yok, Bahri ölene kadar devam! Poyraz, oğlunu kazanabilmek için girdi bu işin içine, tamam, lakin yakasını kurtarmak öyle kolay olmayacak. O yaka kaç kez ütü gerektirecek, kaç kez sökülüp yerine dikilecek. Kerelerce.

Sadreddin’in dizide neden var olduğunu, böylesi pasif bir çocuğun ne yaptığını ilk bölümde düşündüm. Çok düşündüm. Fakat bir işleri karıştırıp yemedik nane bırakmayacağını da elbet tahmin ediyordum. Tahminlerimde yanılmadım. Gitti en yapmaması gereken şeyi yapıp Kulaksız’ın oğlunu öldürmeye teşebbüs etti, öldürülmesine neden olup gömdü. Bu işi, organize eden Zafer, Kulaksız’ın oğlunun öldüğünü de elbet biliyordur ve bu durumu her türlü kullanacaktır. Eminim. Kaldı ki Kulaksız da doğruca Sadreddin’den şüphelendi. Sadreddin’in tezcanlılığı, toyluğu, beceriksizliği und gereksizliği Bahri’nin başını fena halde ağrıtacak. Bu oğlan bana birini hatırlattı ama şimdi buraya yazamayacağım, sorry.

Burada sorulması gereken soru şu: Kulaksız mı yoksa Sadreddin mi tongaya düştü? Bence her ikisi de. Ne yazık ki bu tonga, en çok Ayşegül’e zarar verecek. Kulaksız, Bahri’nin canını yakmak için Ayşegül’e zarar verecek. Kendisi bizzat söylüyor bunu. Bu esnada Poyraz’ın elleri armut mu toplayacak, bunu göreceğiz.

Sadreddin und Songül ilişkisi de oldukça defolu. Songül mü boşayacak Sadreddin’i, yoksa Sadreddin mi Songül’ü boşayacak? Bu evliliğin kilit sorusu bu, başka bir şey olamaz. Ya da daha fenası Songül, aileden kopamayacak kadar tehdit edilir veya daha başka şeyler… Ama Songül, doğuramadığı çocuk ve Sadreddin’in kendisini aldatması karşısında suskun kalmak için, kendini tutuşturabilir. Tutuşursa da, bu işin sonu intihar. Fakat ondan önce, suskunluğunun bedelini aileye ödetmek de isteyebilir. Kimse Songül kadar tehlikeli olamaz o zaman, Bahri bile! dermişim. Ama epey tehlikeli olabilir. Songülmafyaya gelin olurken yıllık planlamasını yapan bir öğretmen gibi titizlikle çalışmış, günü gününe ne yapması gerektiğini not etmiş olabilir. O sinsi bakışlar, o durgun bakışlar ardında mutlaka bir şeyleri gizliyor.

Sema, Bahri’nin her işine koşan o kadın, Ayşegül’e de her konuda yardım ediyor tabii.

Peki ya Sema? Sema’nın bu hikâyedeki görevi, Poyraz’ın hayatına girip alt üst olmasını sağlamak. Mafya içerisinde dimdik bir kadın olsa da, söz konusu ikili ilişkiler olduğunda her kadın kanadı kırık kuşa dönüşür. Sema da, Mümtaz’ın Poyraz’ı onun üstüne salıp kendine âşık etmesini söylemesi üzerine, bir mafya babasının tutuklanması gayesi altında kalıp karmakarışık şeyler yapabilir. Poyraz, Sema’nın duygularıyla oynayacak mı o mühim. Oynamaya başlarsa, Sema’nın ruhu çatlaktan geçilmez. O da tehlikeli bir hâl alır.

Poyraz, Ayşegül’ü kafede buluşmaya ikna etti ama yeterli sonucu aldı mı acaba?

Ayşegül und Poyraz ilişkisinde kilit rolü Sinan üstlenecek, demedi demeyin ve yazın kenara. Ayşegül, Poyraz’dan çok Sinan’a vurulmuş durumda. Poyraz’ın Sinan’ı dedesinin evinden kaçırmasına yardım etmesinden, Sinan’ın kaçıp Ayşegül’ün evine saklanmasına kadar baştan aşağı bu ilişkinin çimentosu, kumu Sinan olacak belli. Sinan’ın da Ayşegül hakkında babasına söylediği sözler, çöpçatanlığını ve sevimliliğini kullanacağına işaret ediyor. Ve bence, kullanmasında pek bir mahsur da yok açıkçası. Sadece Poyraz’ın İşviçre’deki karısı en olmadık zamanda çıkıp gelebilir, bu “aile-i çekirdek”in oluşumuna engel olabilir. Açık konuşalım, bu zaten olacak, o alkolik kadın en acayip zamanda bir yerlerden ayrık otu gibi fırlayacak! Ama bu fırlama, Poyraz und Ayşegül atışmalarının üzerine gölge dahi düşüremez. O nasıl bir sevimliliktir allasen!

Gelgelelim her şey böyle güzel ilerlemiyor dizide bence: Poyraz’ın derslerine yardım ettiği çocuğa neden albayın yardım etmediği enteresan bir durum bana kalırsa. Pek tabii yaşlı oluşu bir sebep olarak gösterilebilir. Fakat bana biraz, Ulan İstanbul’daki Servet Amca’nın yaptığı şeyi Poyraz’ın da yapabilmesine olanak sağlamak adına kurguya ataçlanmış gibi göründü o ödevli çocuk. Çünkü her keresinde –belki de her bölümde göreceğiz-, Poyraz’ın yardım ettiği ödevler seyirciler tarafından konuşulacak nitelikte cevaplar içeriyor. Osmanlıca sözcükler ise, görüyorsunuz işte, bir yerlerde yankısını arıyor. Osmanlıca sözcükler, kulak çınlatmak için duruyor. Ama bu bir sorun mu diyebilirsiniz. Hayır, sorun değil, hatta seyirciyi koltuğunda otururken telefona itip günün etiketini kullanmak hususunda cezbediyor. Vallahi.

Ödev yardımcılığının bir diğer sebebi de, Poyraz’ın, evindeki kütüphaneler dolusu kitap gösterilebilir. Öyle ki, Poyraz, Ayşegül’ün evinde kaldığı ilk gün –zaten bir gece kaldı, şimdilik- Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar kitabından bir bölümü ezbere okuyup Ayşegül’ü tavladı. Kendine âşık edecek ilerde de. Çünkü Ayşegül de biliyor ki, böyle erkekler, böyle entelektüel polisler kolay bulunmuyor. Böyle yakışıklı ve sevimli çocukları da olmuyor.

Zaten Ayşegül’ün şimdiden kıvama gelmesinden her şey belli olmuyor mu?

Mesele bu işte.

Zafer’in kiraladığı adamın silahıyla vurulan Taner. Şimdiden sonra ne yapacak kim bilir!

Yazı bitmeden Zafer hakkında da bir iki söz söylemek gerekiyor: Hasta kızı, Zafer’in yumuşak karnı. İlkin bunun bilinmesi, herkese karşı savunmasız bırakabilir onu. Son derece kurnazca girişimlerle Kulaksız’ı, uyuşturucu ticareti işine girmeyi kabul etmemiş Bahri’nin üzerine salabilir. Ama döner dolaşır akrep kendini sokar. Zafer, bu psikopatlığının –bipolar mı acep, bu ara çok moda- bedelini er geç bizzat Bahri’nin elinden değil, Poyraz’ın elinden çekebilir. Kuşkusuz, artık Bahri’nin adamı olduğu için Poyraz, Poyraz’ın elinden çekecektir.

Laf aramızda, Taner de kurtuldu. Ayşegül’ün kafasını karıştırmasa bari. Çünkü Ayşegül gibi bir kadın, sırf vurulduğu için dahi gidip Taner’in evlenme teklifini kabul edebilir. Buradaki caydırıcı gelişmelerin en önemlisi ise Taner’in annesinin Ayşegül’e çirkefleşmesi. Tam bir mahalle kadını(kibarım ya) pozu takınarak Ayşegül’e saldırdı kadın. Taner duysaydı annesine çıkışırdı, orası kesin.

Neyse.

Biz nasıl başladıysak öyle bitirelim: Özetler, hatırlatmak ve detayları daha da görünür kılmak için vardır. Yoksa, yoksa zihinleri karıştırmak için mi?

YORUMLAR




BUNLAR DA VAR