GEÇMİŞİN ÇÖPLERİNİ HALININ ALTINA SÜPÜRME
A.Ş.K hiçbir şey yapmasa Orhan adlı kötü karakteri bize kazandırdı. İlk baştaki rengarenk ceketleri sonlara doğru gri tonlarına geri döndü ama bu karakter, giyimiyle, duruşuyla o kadar sıradışıydı ki, bizim için unutulmazlar arasında yerini aldı. Aslında kanser hastası kız ve birbirini seven çift anlatısından çok, öz annesi Orhan’a hamileyken babanın çekip gitmesi ve Orhan’ın bu hikayeye ucundan kıyısından bulaşan kim varsa onları yaktığı bir intikam hikayesiydi dizi. Anne çok sonra itiraf etti bu gerçeği, Kerem ise ancak son bölümde annesiyle yüzleşebildi. Bölümler boyunca babaya neden dokunulmuyor diye dilimizde tüy bitti, nihayet Kerem bir mezar başı monologuyla cezayı babaya da kesti. Son sahnede Orhan’ın birden evin salonun ortasında nasıl bittiğini anlayamasak da, elindeki silahın er geç patlayacağını tahmin etmek zor olmadı. Çocukluğu yetimhanede geçen bu yaralı ruh; Şebnem’i mezara, Kerem’i hapishaneye, kalan aile fertlerini de (Azra’yı da aileden sayabiliriz artık) ızdıraba sürükledi.
Halbuki Şebnem, Doktor’un sözünü dinleyecek ve hiçbir şeye üzülmeyecekti.
FAZLA HIRS SENİ DE YAKAR BENİ DE
İlk bölümlerdeki Azra’nın gözlerinden okunan hırsı fark etmeyen, bundan rahatsız olmayan var mı? Olayların bu noktaya gelmesinde Orhan’ın öfkesi ne kadar büyük rol oynadıysa Azra’nın hırsı da o kadar etkili oldu. Şebnem’in ne zaman öleceğinden tutun büyük evlerde oturma hayaline Azra’nın bitmeyen sınıf atlama planları onu ve Kerem’i eritti, yok etti. Fazla hırs demişken “her şeye maydanoz” asistan Ece’nin de içinden taşan yükselme arzusundan bahsetmemek olmaz. Kariyerini farklı bir noktaya taşımasında elbette bir sıkıntı yoktu, fakat kullandığı yöntemler çoğu zaman saf kötülük üzerine kuruluydu. Yine de işten atılmak onun için ucuz bir kurtuluş yolu oldu.
ANNELİK O KADAR DA DEĞİL
Zaman zaman etkisini azaltan ama iktidarını her bölümde hissettiren bir Neslihan karakteri vardı ki, sonradan kardeşinin de ona katılmasıyla çocuklarına ikili bir cehennem yaşatmaya yemin ettiler. Zaten hiçbir iktidar ben sizin kötülüğünüzü istiyorum diye planlar yapmaz, ikna ve meşruiyet diye bir şey var şu hayatta. Kardeşinin ona hitap biçimiyle söyleyelim; Nesli, başından beri her şeyi o kadar çocuklarının iyiliği için, Şebnem hasta olmasın, Can’ı kurtlar kapmasın diye yaptı ki ardında bıraktığı yanlışlar yığını o dünyanın en soğuk evinin üzerine heyula gibi çöktü. Çocukları güçsüz oldukça onun güçlü olacağı ve ona sonsuza kadar muhtaç olacakları gerçeğini ve bu gerçeğe hayran olduğunu önceki yazılarda dile getirmiştik. Evlilik sözleşmelerine çocuklarından daha çok güvenen anneler bizden uzak olsun.
BENİ İDARE ETME, BANA ACIMA
Şebnem’in hastalığının seyrini bir türlü anlamadık; dizinin başında ölmesine aylar kalmıştı, son bölümde çok iyi olduğunu ve hamile kaldığını öğrendi. Bilin bakalım doktor ona ne şart getirdi: Hiçbir şeye üzülmeyeceksin. Bu inanılmaz tıbbi öğüdün ardından Şebnem isyan bayraklarını açtı ve bugüne kadar ondan bütün gerçekleri sakladığı için annesine hesap sordu. Şebnem ve hesap sormak! Sonunda bir süs bebeği olmadığını, hayatının iplerini annesinden, sevgilisinden, kardeşinden daha iyi tuttuğunu gösterdi. Hastalığının onu otomatik olarak kırılgan yapmasıyla ilgili bir derdimiz vardı başından beri, keşke yaşasaydı da Azra’nın sil baştan derkenki gücünü Şebnem’de de görebilseydik.
Çevresinde suçlayacak kimseyi bulamazsa hapisane duvarlarını suçlar artık Kerem.
SESSİZ KALIYORSAN ONAY VERİYORSUN DEMEKTİR
ANNELİK O KADAR DA DEĞİL
Zaman zaman etkisini azaltan ama iktidarını her bölümde hissettiren bir Neslihan karakteri vardı ki, sonradan kardeşinin de ona katılmasıyla çocuklarına ikili bir cehennem yaşatmaya yemin ettiler. Zaten hiçbir iktidar ben sizin kötülüğünüzü istiyorum diye planlar yapmaz, ikna ve meşruiyet diye bir şey var şu hayatta. Kardeşinin ona hitap biçimiyle söyleyelim; Nesli, başından beri her şeyi o kadar çocuklarının iyiliği için, Şebnem hasta olmasın, Can’ı kurtlar kapmasın diye yaptı ki ardında bıraktığı yanlışlar yığını o dünyanın en soğuk evinin üzerine heyula gibi çöktü. Çocukları güçsüz oldukça onun güçlü olacağı ve ona sonsuza kadar muhtaç olacakları gerçeğini ve bu gerçeğe hayran olduğunu önceki yazılarda dile getirmiştik. Evlilik sözleşmelerine çocuklarından daha çok güvenen anneler bizden uzak olsun.
BENİ İDARE ETME, BANA ACIMA
Şebnem’in hastalığının seyrini bir türlü anlamadık; dizinin başında ölmesine aylar kalmıştı, son bölümde çok iyi olduğunu ve hamile kaldığını öğrendi. Bilin bakalım doktor ona ne şart getirdi: Hiçbir şeye üzülmeyeceksin. Bu inanılmaz tıbbi öğüdün ardından Şebnem isyan bayraklarını açtı ve bugüne kadar ondan bütün gerçekleri sakladığı için annesine hesap sordu. Şebnem ve hesap sormak! Sonunda bir süs bebeği olmadığını, hayatının iplerini annesinden, sevgilisinden, kardeşinden daha iyi tuttuğunu gösterdi. Hastalığının onu otomatik olarak kırılgan yapmasıyla ilgili bir derdimiz vardı başından beri, keşke yaşasaydı da Azra’nın sil baştan derkenki gücünü Şebnem’de de görebilseydik.
Çevresinde suçlayacak kimseyi bulamazsa hapisane duvarlarını suçlar artık Kerem.
SESSİZ KALIYORSAN ONAY VERİYORSUN DEMEKTİR
En azından A.Ş.K’taki Kerem’in durumu için bu geçerli. Başta gönülsüzce Azra’nın planına dahil oluşu onu daha az suçlu, daha masum, daha iyi yapmadı. Sadece ne yapacağını bilemediği vıcık vıcık bir vicdan azabı batağına saplandı. Azra’yı bu oyunda yalnız bırakınca, üstüne üstlük onu her şeyin sorumlusu ilan edince biz de Kerem’in üstünü çizdik. Son bölümde her şeyi düzeltmek için Şebnem’le 356. kez buluştuklarında ne papağan gibi tekrarladığı sözlere ne de Şebnem’e olan aşkına inandık. Artık hapishane duvarlarını suçlar, suçlayacak birini bulamayınca çevresinde.
Can, aşkına bizi inandırmakla kalmadı, Azra’yı bile güzelleştirdi.
OYUNCULUKLARA VE SENARYOYA DAİR: A.Ş.K. İNCELİK İSTER CANIM, HOYTAR OLMA
Can, aşkına bizi inandırmakla kalmadı, Azra’yı bile güzelleştirdi.
OYUNCULUKLARA VE SENARYOYA DAİR: A.Ş.K. İNCELİK İSTER CANIM, HOYTAR OLMA
Hazal Kaya’nın ilk zamanlarda bolca eleştirdiğimiz çatık kaşlı halinden gözleri ışıl ışıl parlayan, yumuşacık, sevilesi kadın haline geçişi güzel oldu. Can hayatına girince daha da güzelleşti. Kerem ve Şebnem yakınlaşmaya başladığında Azra’nın gözlerindeki acıyı, isyanı hissettirmede gerçekten başarılıydı. Kaan Urgancıoğlu başta bir ceket, bir gömlek ve ne idüğü belirsiz ezberlenmiş birkaç bakıştan ibaretti. Azra karşısına çıktığında hayret verici biçimde değişime uğradı. Öyle ki Kerem’e değil Can’ın aşkına inandık, inanbildik. Nihal Koldaş anne rolünde fevkalade inandırıcıydı, ona olan hayranlığımız ezelden. Servet Pandur’a verilen sinir hastası anne replikleri bu şahane oyuncunun yeteneğini çarçur etmeye yönelikti. Nebahat Çehre ise Neslihan değil Nebahat Çehre’ydi, hadi en fazla Firdevs Yöreoğlu’ydu. Sorun Çehre’nin deyişiyle yapımcıların onu kullanamaması değil, klişelerden klişeye savrulan diyaloglar ve karikatür karakterlerdi.
Şebnem, Can ve Neslihan’ın bir evin odasını sinema salonuna çevirdikleri, yardımcıların özel kıyafetlerle mısır patlağı servis ettiği, ailenin geçmişine, babaya, ve bu üç karaktere dair hiçbir şey söylemeyen ve absürtlükte sınır tanımayan sahneye tekrar bakalım, dersimizi çıkartalım. Tüm bu aksaklıklara rağmen inandırıcı bir cümle bulduklarında ona sımsıkı sarılan oyunculara ve 13 bölümü bitirmeyi başarmış tüm set emekçilerine teşekkürler.
Şebnem, Can ve Neslihan’ın bir evin odasını sinema salonuna çevirdikleri, yardımcıların özel kıyafetlerle mısır patlağı servis ettiği, ailenin geçmişine, babaya, ve bu üç karaktere dair hiçbir şey söylemeyen ve absürtlükte sınır tanımayan sahneye tekrar bakalım, dersimizi çıkartalım. Tüm bu aksaklıklara rağmen inandırıcı bir cümle bulduklarında ona sımsıkı sarılan oyunculara ve 13 bölümü bitirmeyi başarmış tüm set emekçilerine teşekkürler.